Gurbette Aşk

Standard

Gurbette Aşk


Seçtiğimiz hayatlar mı bunlar?

Seçtiklerimiz mi?

Bunca yokluk, bunca kırıklık, bunca acı…

Seçtiklerimiz evet!

Hayat bu sevgilim çoktan seçmeli

Senin aşkınsa bir dönem ödevi

(İclâl Aydın)

Seçtiğimiz hayatları yaşamak adına günü kotarmaya çalışmak başta ağır gelmez insana. Seçtiği hayatı gönüllü yaşadığını sanır çünkü bilinçsizce, şuursuzca ve bir o kadar da salakça…

Aşka gelince… İlkokul bilgilerimize dönmek lazım aşkın en yalın halinden en zor haline kadar özümseyebilmek için…

Yalın hali; adı üstünde, en yalın hali en temizidir sanki aşkın. En dokunulmamışı, en kirletilmemişi, en dil(ler)e, yazılara, içdokümlerine düşememişi henüz. Yalın işte, sıfatı üstünde. Su katılmamışı aşk denen illetin. Sessiz bir dolmuş yolculuğunun son durağına varmadan önceki en uzun susuşu. Eli eline, dizi dizine, yüreği yüreğine değmeden önceki en saf hali Bir bakışı değmiştir bakışına, bir acısı değmiştir acına, bir korkusu değmiştir sakladığın en derin korkuna ancak. Henüz bu aşamadadır aşkın yalın hali. Öyle yalındır ki, sen bile farkında değilsindir aslında aşkının henüz. Oksijenin hidrojenle buluşup suyu oluşturmadan önceki son ayrışık hali. Birleştiğinde ikisinin de saflığı bozulup aşkın E halini oluşturacaktır çünkü.

E hali’ne gelince aşkın… İşte o ilk yürek kıpırtısıdır. Aşka aşık olunan ilk haldir. Yalın haline az tereddüt, bol umut, bir tutam da anlamsız gülümseme katılmış halidir. Acı birazdır aşkın E halinde. E hali çünkü. Aşık olunan en berrak, en pussuz, en sissiz, en guneşli, sıcak ama yakmayan, veya yağmurlu ama ıslatmayan İstanbul havası gibidir bu hal. Uğruna henüz dağlar delinmeyen ama yollar aşılan, arşınlanan, ve arşınlanan yolların özleme dönüştüğü en az acı veren ve en farkında olamadığınız halidir aşkın. Sonraki halleri yürekleri dağlayacaktır çünkü. ‚Şiddetin ne hoş, ne güzel şevkatin’den bir önceki haldir bu hal. Adı üstünde, E hali işte. Aşk’ın E hali, yüzünüzdeki o, hiçbir açıklama getiremediğiniz ama aslında anlayabilene, sezebilene çok şey anlatan şapşal gülümseme, ‚sıçtığımın hayatı‘ olarak nitelendirdiğiniz yaşamınızın en keyifli anlarına sahip haldir. ‚Vay bee, lan aşk, sen neymişsin meğer?‘ diye aşk öncesi en bir salak olduğunuz haldir bu farkında olmadan, ama aşık olarak, E halinde…

İ hali ise aşkı aşka dönüştüren bir haldir. Yoldan gelenin bile anlayamayacağı bir haldir bu. Aşk uğruna herşeyden vazgeçilebilinecek kaygan bir zemindir. Askin henuz iyelik eki içermeyen hali bu. ‚Gözünü sevdiğimin aşkı‘ da denilebilecek, bıçak sırtında dans etmeye çeyrek kala aşamasıdır. Aşkı severiz illa ki bu aşamada. E halinden İ haline dönüşmüştür çünkü. Daha yüreği dağlamaya başlamamıştır çünkü  aşkın i hali. Methiyeler düzeriz, şiirler yazarız, okuruz, dinleriz şarkıların en i halini. Her şarkı aşkın bu halini anlatmaya meyillidir çünkü. Daha zıkkım olmamış aşkın en güzel hallerinden ikincisidir e halinden sonra i hali… En sevilen halidir aşkın bugelindiinde. İlerledikçe önceki halleri özlenecektir çünkü. Tam ortasındayız fırtınadan önceki sessizliğin, yaşanmamış yaşanmışlığın ve dokunulmamış sevdaların arasında. Sonrası mı? İşte fırtına kopar, sesler yükselir, yaşanmışlıklar boka dönüşür, dokunmalar yakar sonraki hallerinde ve durumlarında aşkın.

Ve aşkın DE hali. En içinde bulunulan haldir bu işte. İçinDEsinizdir çünkü. Cayır cayır yakan, kıça girmiş bir demirin kıçtaki tarafı soğuk, ama tutulacak yeri çok sıcak olan halidir. Tutup çıkarmak istersiniz, çıkartamazsınız, yakar çünkü elinizi aynı o demir gibi aşkın DE hali. Aşkta, aşıkta, en yılışık halindesinizdir şerefsizoğluşerefsiz aşkın. Şarkılardan fal tutma devri bitmiş, şarkılar ona söylenmektedir DE halinde artık. Aşkın bedene olmasa da ruha en sahip halidir bu hal. Tam içindesinizdir çemberin; aşıkların şakşakçılığınızı yaptığı, aşka inanmayanların ise ‚salak aşık‘ diye tanımladığı bir kıvamdasınızdır. Manevi sikilmişliğin (sıkılmışlığın degil, sahiden sikilmişliğin) bir önceki hali. Aşkın E halindeki o sersem (aslen çok manalı ama durum itibarıyla) manasız gülücük, yerini az acılı adananın yaktığı bir can acısına bırakmak üzeredir bu halde.

Yüz dilde ‘seni seviyorum’ desen ne fayda..

Bir dilde adam gibi sevmedikten sonra…

(Turgut Uyar)


Sonuncusu, DEN hali. İşte bu en yürek yaralayıcısıdır aşkın hallerinin. DEN hali, aşktan vazgeçme kıvamıdır çünkü aşkın. Nefret edersiniz DEN halinden aşkın, yani aşkTAN. Fal tutulan şarkılar ayrılık şarkılarıdır bu aşamada. Tiksinirsiniz aşktan bu haldeyken. En kusunç, en tiksinç, en nefret halidir. İstemdışı bir ayrılığın halidir aşkın DEN hali. Aşktan vazgeçme, vazgeçirtme, vazgeçirttirilme halidir en sızılısından. Sızım sızımken, nefret nefrete dönüşülebilecek bir kıvam; kıvamı tutmuş bir kekin yumurtası sıcak su görmüş gibi kesildiği andır. Sonudur, nihayetidir, son durağıdır aşkın. Ayrılığın en isotlusu, ayrılışın en hüzünlüsüdür. Tek taraflıdır çünkü. Oysa ki çift taraflı olsa, ismin ve aşkın dilbilgisinin sadece 4 hali olacaktır. Nefret etmek isteyip edemediğiniz, ayrılmak isteyip ayrılamadığınız, siktir çekmek isteyip çekemediğiniz ama bir yanınız yalın halini özlerken, e haline dönmek istediğiniz bir aşamadasınızdır. Aşkın hallerinin geçişi tek yönlü bir geçiştir, bir önceki hale dönüş yoktur çünkü. Hani şu cep telefonu oyununda tavşan havuçları toplarken geçtiği karelerde bir mayın çıkar da geri dönme şansı yoktur ya, işte öyle bir şey. Geri dönünce o mayına basar ve bir ‘can’ı gider. E tavşan bu, alt tarafı bir bilgisayar oyunu, 3-5 canı vardır, bir daha başlar toplamaya havuçlarını. En fazla Game Over olur, baştan başlar salak tavşan aşklarını, pardon havuçlarını toplamaya, dimi? Biz de insanız çok şükür, kedi değiliz ki 9 canımız olsun da baştan başa bir daha yaşayalım aşkın 5 halini? Can bir kere kırılır, one way ticket kesilmiştir, geri dönüşü artık yoktur. Uçaktaki kanlı gözyaşları ise bedelidir aşkın DEN halinin, o vazgeçiş zorunluluğunun en guvenlisinden. Aşkı bu DEN halinde, taze toprağı kazıp, aşk denen zıkkımı diri diri bir mezara sokmak suretiyle öldürmek, sonra da sıcaktan kuruyan toprağı sulayarak taze tutmak, kurumuş yabani otları temizleyerek canlandırmak, ve arada eşeleyerek aşkın o mezardan çıkıp geleceğine umutlanmak halidir bu olmayacağını bile bile. Velhasıl, aşkın en gömülmüş halidir DEN hali. Vazgeçmek zorunda bırakılmış, ayrılığın geçmişinizi geleceğinizi bellediği, yokluğunun da uykularınızdan gözyaşıyla uyandırdığı aşaması. DEN hali, en acılı hali, en sakat, güvensiz, nostaljik ama en umutsuz hali aşkın…

 

Sanırım hayal kurarken malzemeden çalıyoruz, çünkü sürekli yıkılıyor (J. Christophe)

Ve sen… Aşkın her haline sığan ve her halinden taşan kocaman yürek… Her anımda yanımda, her nefesimin şahidi ama bundan bir o kadar habersiz sen! Kimi zaman ta uzaklardan sana seslenirken ben, sen nerelerde neler yapmaktasın bensiz, bence ise bir o kadar benle… Yüzünü ender de olsa aydınlatan, ama herdaim sana  yakışan o gülüşün yüzüne çakılı kalsın hep, yaşan(amay)anlara, yaşatılanlara inat…Ben bu uzaklarda sensizken, sen sence bensiz ve bazen de benden habersizken, ben inadına yaşamaya çalışıyorum, haberin var mı? Yok, olmayacak, oldurtmayacağım elbet, böylesi en güzeli. Bildiğim herşeyi bildiğinden adım gibi eminim, ve hatta sen bunu da biliyorsun zaten. Ve elbette ki dile getirmeyeceğim ben bunları sana, aşkımın her haline inat her ne kadar dile kolay, yüreğe zor ise de…

Şubat 2011

One response »

Leave a comment