Kadın Ve Adam – Kırgınlık (1)

Standard

Hani bazen birşeyler yazar insan, bir mailde misal, sonra send’e basmadan eski yazılanlari okur, mailbox’unu bir daha kontrol eder yeni bir şey gelmiş mi acaba diye, yazdıklarından vazgeçirecek insanı, sonra yollamaz o maili, işte öyle olsaydı keşke diye hayıflandı adam.

Adam, o satırları yazarkenki üzüntüsünü (kızgınlık değil, öfke değil, sinir hiç değil) kırgınlığını, en çok da dengesizliğini bir kenara koyuverip önce bir ona kadar saymış olsaydı keşke. Yolladığı anda biliyordu adam pişman olacağını, daha gittiği anda maili pişman oldu ama çok geçti.

Kadının maillerine, kırgınlığıyla mı öfkesiyle mi bilemiyordu ama hemen cevap yazmak istedi adam. Sonra iki şey hatırladı. Bir, sustuğunu, iki, bugünün bunu yapmaya hiç de uygun olmadığını. Yine sustu adam. Yuttu, önce kendi yazdıklarını, sonra kadınınkileri. Tek tek üstünden gidecekti, ondan da vazgeçti. “Yine cımbızla bir cümlemi alıyorsun, hem de yanlış cümlemi” diyecekti, demedi… “Kendini benim yerime koydun mu?” diye soracaktı, sormadı… “‘Ama ben senden rica etmiştim, ben ne yaparsam yapayım sen bunu benim dengesizliğime ver, yazdığım güzel şeyleri düşünüp kötü olanların yazılmamış olmasını dile, say, öyle farzet. İlerde bir gün yüzyüze gelince hepsinin hesabını tek tek sorarsın…‘ demiştim sana unuttun mu?” diye hatırlatacaktı, hatırlatmadı… Yapmadı, yapamadı. Yazdıkları o kadar ağırdı ki kadının, altında ezildi kaldı adam. Adam, susmayı seçti, beceremeyeceğini bilerek, her zamanki gibi beceremeyeceğini eşşek gibi bilerek, ama kadın bunu bilemedi, adamı bu kadar iyi tanımasına rağmen…

“Bu ne dengesizlik ya!.. Ulan daha dün en değerli şeyimin üstüne yemin etmedim mi sana ben? Yalan mı söylüyorum ben. Ben senin gibi boş değilim gün içinde ki sana yetişeyim. Çok muhabbet tez ayrılık demekmiş. Buraya kadar. Dengem bozuldu sayende vallahi. Gün olmuyor ki ağzıma sıçmayasın. Yeter ya!… “

Şunu bin kere okudu, okudu, okuyor hala adam… “Yazma lan bana artık” diyor kadın alenen… “Yazmayacağım sana” da diyor aynı zamanda. En hassas yarasına tam da nokta atışı yapmıştı kadın. Çok iyi tanımış kadın adamı, cidden canı yandı adamın… “Ben senin gibi boş değilim gün içinde ki…” Tam isabet… “Bu laflardan sonra ben sana yazsam zaten ne gurur kalır, ne onur, ne yüz bende…” diye içinden geçirdi adam acıyla…

Beni az, ama uzun sev.
(Marlowe)

“Bana her ‘seni seviyorum’ dediğinde ‘sevme beni’ dedim ya, işte tam da bu yüzden. Seven insan böyle yazmaz, seven insan böyle yapmaz…” diye sayıkladı adam, kadının duymayacağını, duysa da anlayamayacağını bilerek…

Kadın bu yazdıklarıyla, adama, “Hatta bir ara seninle tüm irtibatımı kesmeyi bile düşündüm”ü hatırlattı yine. “Buyur işte, hayırlı olsun, kesiverdik irtibatı, koparıverdik tüm pamuk ipliklerini, ki ben o pamuk iplikleriyle hayata tutunuyordum, biliyorsun.” dedi adam… Dedi ve sustu yine…

Eee n’olcak şimdi?

Yine bir süre yazışmayacaklar kadın ve adam. Bu süreler gittikçe uzayacak. İkisi de gurur yapacak bir süre. Sonra bir an gelecek, adam kirli çıkınındaki eski yazışmaları okuyacak, pişman olacak herşeyden, en çok da son yazdığından. Sonra bu yazdıklarını yollayacak kadına, bundan da pişman olacak. Şu boktan hayatına devam edecek adam, ama nasıl? İşte tam bu noktada kopuyordu adam… Nasıl?

Sonra kadın, kendince haklı sebeplerle ya hiç cevap vermeyecek ya da yine birşeyler yazacak. Ne yapacağını kestiremiyordu adam kadının ama en azından bir süre, belki de sonsuz bir süre, yazmayacağını tahmin edebiliyordu…

O gün adamın kendisiyle kalabileceği birkaç boş saati vardı. Ve kadınla kalacaktı kendince, kadın bundan bihaber. Biryerlere gidip kapısında düşünecekti “niye geldim?” diye. Ya boş boş bakacaktı ya da günün sıradan akışında sıradanlaştıracaktı kendini ve içindeki fırtınayı. Tüm sorunlarını hallettiğine inandırıp herkesi, hayatına devam edebiliyormuş gibi gösterecekti herkese… Herkes bunu yiyecekti ama adam kendisi yemeyecekti, bunu biliyordu…

Bir süre hiçbir yere hiçbir şey yazamayacaktı adam, salak gibi bakınacaktı yine bi’şey yapmadan. Kadının orada olacağını bilerek, görerek hem de. Oysa ki bugünü böyle hayal etmemişti adam…

Bunları okumasını istiyordu adam kadının. Cevap yazsın ya da yazmasın. Okumasını istiyordu sadece… Suskunluk ne kadar sürer bilmiyordu, belli ki bu sefer çok sürecekti kadınınki ama kadın da bilmeliydi ki adam böyle yaşayamıyordu.

Böyle işte…

Leave a comment